Yazan: Güney Mermer
Sıfır beklenti ile ziyaret ettiğim şehirler, beni her zaman ters köşeye yatırmayı başarmıştır. Biraz da bu yüzden olsa gerek, geçtiğimiz Ağustos ayında yaptığım 3 haftalık Japonya seyahatimin tartışmasız favorisi 3 hafta boyunca tam 3 kere ziyaret ettiğim Osaka oldu. Peki acaba 3 haftalık seyahatte neden kendimi sürekli Osaka’da buldum; Osaka’yı bu kadar çekici kılan ne, Osaka’da ne yenir ne içilir gibi bir sürü sorunun cevabı bu yazıda:
Japonya’nın en ‘gerçek’ insanları: Osakalılar!
Evet! Osaka’yı bu kadar sevmemin ve neredeyse artık navigasyon kullanmadan kendi şehrimmiş gibi gezebilmemin altında biraz da bu sebep yatıyor. Çünkü Osakalılar bana göre diğer tüm Japonlardan –özellikle de Tokyolulardan- epey farklılar.
Bir kere Osaka sokakları gece yarısından sonra bile son derece hareketli. Bu durum Türkiye’nin büyük kentleri için çok da şaşılacak bir şey olmasa da, en turistik bölgedeki en çok rağbet gören dükkanların bile en geç 21:00’de kapandığı Japonya için bence konuşulmaya değer. Yani dünyanın en görkemli başkentlerinden biri olan Tokyo’da bile -birkaç istisnai bölgeyi saymazsak- hayat 22:00 gibi biterken Osaka’da gençler ve ruhu genç kalanlar ‘hayat sokakta’ felsefesinden ödün vermiyor. Özellikle kentin en popüler sokak yemeği ve alışveriş muhiti Dottonbori’ye gittiğinizde aralıksız 7-8 saat hiçbir kapalı mekana girmeden sokakların tadına varmak mümkün oluyor. Üstelik esnafından yerlisine; garsonundan sokak sanatçısına kadar Osaka’da insanlar sanki Akdeniz insanıymışçasına sıcakkanlı ve mizah sever!
Osakalılar nerelerde takılıyor?
24 saat açık restoranları, arcade oyun salonları, 100 yen dükkanları ve her daim cıvıl cıvıl havası ile Shinsekai’ye bayıldım!
Osaka’ya adımımı atar atmaz en çok merak ettiğim sorulardan biri de buydu. Bizdeki karşılığı tam olarak İzmir insanı olan; keyifçi, neşeli ve damak tadına düşkün Osaka insanları nerelerde takılıyor diye düşünürken otelimi, kentin çok da turistik olmayan bir bölgesi olan Shin-Imamiya’dan seçmeye karar verdim. Semt lokallerin, hipsterların; sırt çantalı gezginlerin ve şehirde yaşayan yabancıların çokça vakit geçirdiği bir bölgeydi ve içinde yer alan tren istasyonu sayesinde daha merkezi lokasyonlara erişimi de bir hayli basitti. İşin diğer bir güzel tarafı da JR Line (Japonya’daki yerel tren hattına verilen isim) Shin-Imamiya İstasyonu’nundan çıktıktan 1 dakika içinde, Osaka’nın en canlı ve enerjik caddelerinden biri olan Shinsekai’ye ulaşabilmekti!
Şehrin 2. Dünya Savaşı’ndan sonra yeniden ayağa kalkışını simgeleyen Tsutenkaku Tower’ın hemen yanı başında bulunan Shinsekai’de unutamayacağım güzellikte bir yemek ve eğlenceyi Dottonbori ve Namba gibi turistik bölgelere nazaran çok daha uygun fiyatlara mal edebildim. Bu arada Shinsekai’de dikkatimi çeken bir diğer şey ise cadde boyunca muhtemelen dünyanın başka hiçbir yerinde bulamayacağınız ilginçlikte eşyalar satan dükkanların ve şahane sahafların olmasıydı.
‘Japonya’nın mutfağı’nda neler pişiyor?
Her köşe başında yiyebileceğiniz bu tek lokmalık Takoyakilerin porsiyon fiyatı 200 – 300 yen arasında değişiyor
Gelelim Osaka’yı bu kadar sevmemde en çok payı olan faktöre yani dillere destan güzellikte Osaka yemeklerine! Denizin içeriye küçük girintiler yaptığı bir balıkçılık kenti olan Osaka’ya Japonlar ‘Ülkenin mutfağı’ adını takmışlar. Zaten şehirde üç öğün yemek yedikten sonra bu lakabın kaynağını da hemen çözüyorsunuz!
Karides ve özellikle ahtapotun çok bol olduğu ve bu yüzden de neredeyse tüm yemeklerde bu ürünlerin kullanıldığı Osaka mutfağı ‘Denizden babam çıksa yerim’ciler için tam bir cennet! Bu yüzden de Osaka’da en çok tüketilen sokak lezzetlerinin başında ‘Takoyaki’ geliyor. Hani şu videolarda bol bol şovu yapılan; minik muffin kalıplarını andıran kaplarda pişirilen ahtapot toplarına Takoyaki deniyor. Özel bir hamur karışımının içine minik ahtapotlar konularak ters yüz şeklinde pişirilen Takoyakiler, en son tatlı ekşi soslar ve balık rendesi ile servis ediliyor.
Jumbo karidesli ramen ve envai çeşit Japon usulü eriştenin yanı sıra Osaka mutfağının en güzel yanlarından biri de bizdeki ocakbaşı kültürünü anımsatan Teppanyaki geleneği. Yumuşacık biftekleri ile ünlü Kobe şehrine sadece 30 dk uzaklıkta olmasından ötürü her yerde Kobe Beef tabelalarına rastlayabileceğiniz Osaka’da bu yumuşacık etler Teppanyaki restoranlarda kendin pişir kendin ye usulü yenebildiği gibi Kobe bifteğinin daha birçok farklı kullanım alanı da mevcut.
Osaka’da Salt Bae furyasından fazlasıyla etkilenmiş bir Kobe Beef Ramen’ci
Osaka’nın ‘uğramazsan olmaz’ turistik noktaları
Osaka’nın yerele hitap eden keyifli bölgeleri kadar oraya kadar gitmişken uğramadan geçilmemesi gereken noktaları da yok değil. Bu noktaların başında elbette Osaka’nın kalbi; devasa alışveriş, yemek ve eğlence semti Dotonbori geliyor. Bir kanalın etrafında kurulu olan bu semt aynı zamanda şu her yerde gördüğümüz ikonik Glico Man neon tabelasının da bulunduğu yer. Geceyi gündüz yapan neonları ile ilk bakışta baş döndüren bir semt olan Dotonbori, akşamüstü saatlerinden itibaren resmen insan akınına uğruyor. Yemek, oyun, eğlence ve alışveriş gibi farklı nedenlerle buraya gelenlerin bazıları ara sokaklarda takılırken bazıları da kanalda tekne turlarına katılıyor ya da neon ışıklı binaların tepelerinden caddeyi izlemeyi tercih ediyorlar. Burada alışveriş meselesi ise üstü kapalı devasa çarşılardan oluşan Dotonbori Shopping Arcade’de çözülüyor.
Ama benim ‘Asıl meselem alışveriş’ diyenlere tavsiyem Umeda ve Namba semtlerinin tam ortasında bulunan Shinsaibashi-suji isimli çarşısı es geçmemeleri yönünde. Saat 22:00’de neredeyse tüm dükkanların kapandığı bu çarşıya gündüz yapacağınız bir Osaka Castle ve Universal Studios gezisinden sonra uğrayabilirsiniz.